“Aziz Nesin kışkırtmasa ölmeyeceklermiş, çok abartmışlar, kendileri olayın üstüne gitmişler, işi büyütmüşler, halkı kışkırtmışlar, gitmeseler ölmeyeceklermiş, Alevi’ymiş zaten ölenler, Allah’a küfretmişler, dine saydırmışlar, dinsizlermiş, hak etmişler…”
Bu sözleri insanlardan duyarak, amiral gemisi denen gazetelerden okuyarak, ana akım medyada izleyerek büyüdüm ben. Çok küçüktüm, anlamıyordum olan biteni, algılayamıyordum. Şimdi net hatırlamıyorum ama ben de tekrar etmişimdir kesim bu sözleri bir yerlerde. Ya da duyduğum zaman karşı çıkmamışımdır, onaylamışımdır sessizliğimle.
Oysaki öldüler, öldürüldüler, katledildiler, yakıldılar. Neden? Fikirleri mi, sözleri mi, duruşları mı, yazıları mı? Ne fark eder ki? Beğenin veya beğenmeyin. Destekleyin ya da karşı çıkın. Ne fark eder? İnsanlar öldürüldü. Diri diri yakıldılar. Çaresiz, savunmasız, suçsuz, masum insanlar yok edildi. Canlı canlı…
Şimdi ancak slogan siyasetinin verimli bir enstrümanı haline gelmiş büyük bir insanlık ayıbı yaşandı. Vahşet! Cinayet… Twitter, Facebook,Instagram ve bilimum sosyal medya mecralarında en güzel sözlerle, en afili grafik tasarımlarla kendimizi avuttuğumuz, kendimizi tatmin ettiğimiz, kendimizi kandırdığımız ancak asla anlayamadığımız bir felaket…
O insanlar o gün ölmeseydi belki de karşılıklı sıcak birer çay içip sohbet edecektik. Fikirlerimiz uyuşmazdı belki, karşı çıkardık, tartışırdık. Ama simidin yanındaki çayın sıcaklığı içimizi ısıtır, dost olurduk. Alın şimdi o sıcak çayı elinize! Yandı mı canınız?
Belki çayın yanında karşılıklı birer sigara tüttürürdük. Sen vatan derdin onlar millet, sen bağımsızlık derdin onlar özgürlük, sen hukuk derdin onlar adalet… Kelimeler farklı da olsa ne güzel anlaşırdık. Yaktın mı sigaranı? Yandı mı ciğerlerin?
Belki soğuk bir kış günü sobanın başında konuşurduk onlarla. Dışarıdaki kar ayaza vururken iki odun daha atmak isterdik sobanın içine. Memleketim derken içi cız edenlerle konuşurken bir anlık dalgınlıkla sobanın kenarına değerdi elimiz. Ne kadar sıcak değil mi? Ya sobanın dibi? Od gibin yandı mı yüreğin?
Yandık be güzel ülkem, yakıldık. Ama o alevi içimizde hissetmeden, kora dönüşmeden ateş; nasıl yanar içimiz? Nasıl anlar, nasıl algılar, nasıl ağlarız yitip giden canların ardından?
O gün yandık hepimiz… Yakıldık. Hiç acı duymadan…
Bakmayın uzaktan tüten dumana bakıp konuşanlara…
Hepsi palavra…
Hepsi palavra…
Emre Gürcan - 2 Temmuz 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder