2 Temmuz 2019 Salı

Cumhuriyet'in güzel çocukları


Yıllar önce… Güzel bir bahar günü hafta sonu tatili için ailecek bir ev kiralamıştık ormanın içinde. Rahmetli dedem, babaannem, annem, babam, kardeşim, amcam, yengem, maaile… Doksanların başı… Çok uzun zaman önce… Gece yakınımıza kadar gelen yılkı atlarının, kurtların, yaban domuzlarının sesleri ile birbirimizi korkutuyor, hikayeler anlatıyor, hoş sohbet içinde aile saadeti yaşıyorduk.
Hava soğuk… Yaz gelmemiş henüz. Isınmak gerekli. Evin erkekleri olarak ormanda dolaşıp çalı çırpı topladık. Çocuğum daha… Kozalak, dal parçası, odun parçaları… Dedem bir an durdu. Elimizdekilerin bir kısmını geri bıraktırdı. “Bunlar yeter” dedi.
“Fazlasına gerek yok. İhtiyacınızdan fazlasında tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır. Vebali büyüktür. Bu ormanda yere düşen dal parçası bile milli servettir. Herkesin hakkı vardır” dedi.
Türk devlet muhasebesini kuran üç kişiden biriydi dedem. Besim Muzaffer Gürcan... Mülkiyede hocaydı. Maliyeciydi. Ayrıca emekli Sayıştay hâkimiydi. Vekâleten Sayıştay Başkanlığı yapmıştı. Devletin muhasebesini denetlerken de bu kadar titizdi. Hayatı boyunca tek bir haram lokma boğazından geçmemiş, ailesine de nasip etmemişti. Yıllarca dürüst bir Cumhuriyet çocuğu olarak çalışmış ve bir devlet memurunun gelebileceği en yüksek seviyedeki bürokratlardan birisi olmuştu.
Hiç kolay değildi yaşamı. Çocuk yaşta babasını kaybedince İstanbul’a gelmiş, üniversitede okurken yarı zamanlı işlerde çalışıp kardeşlerini de okutmuştu. Bir kardeşi orman mühendisi olduktan sonra Türkiye’nin en genç yaştaki Orman Genel Müdürü olmuş, Devlet Planlama Teşkilatı’nda Özal, Kahveci vs ile birlikte çalışmış sonra da Sanayi Bakanlığı Müsteşarlığı’ndan emekli olmuştu. Küçük kardeşi de hâkimdi. İzmir’de Adli Yargı Komisyonu başkanlığı yapmıştı.
Kardeşlerini okutabilmek için maliye müfettişi olduğu zamanlarda önünde isterse sahip olabileceği her türlü imkan olmasına rağmen geceleri evinde karısı ile gömlek dikmişti. Üç beş kuruş ek gelir olsun diye. Ocakta çorbası kaynasın diye. Sonra zaman içinde maaşı arttıkça rahatladı, kendi çocuklarını da doktor ve mühendis yaptı. Bizim bu günlere gelmemizi sağladı.
İşte bu adam ormanda ağaçtan yere düşen dal parçasının hesabını yapan bir cumhuriyet çocuğuydu. Böyle adaletli, böyle dürüst ve böyle erdemli bir hâkimdi.
Neyi, nasıl denetleyeceğini, nasıl sayacağını ve hak, hukuk adaleti nasıl gözeteceğini bilen bir hâkimdi. İşte Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin yetiştirdiği evlatları böyleydi.
Mazi… Ne güzeldi.
Emre Gürcan -  Mayıs 2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder